3 Aralık 2014 Çarşamba

Nasıl bir bisiklet?

Bisiklet binmeye başladıktan bir süre sonra tanıştığım bir abi" Bir yıl içinde nasıl bir bisiklet istediğine karar vereceksin" demişti. Oysa ben 10 ay dolmadan ikinci bisikletime kavuştum. Hatta ileride çocukların kullanacağını öngörmesem ilk bisikletimi satışa çıkarmayı bile düşünebilirdim. Bu nedenle yeni bisiklet alacakları aydınlatması umuduyla bisiklet satın alma deneyimimi paylaşmaya karar verdim.

Öncelikle bisiklet almaya gittiğimizde - yetişkinlerden bahsediyorum - çoğumuz nerede kullanacağımızı net olarak bilmiyoruz. En azından ben öyleydim. Tek istediğim sağlık ve zindelik temel hedefiyle bir yerden başlamaktı. Henüz tur yapma fikrine kaptırmamıştım kendimi. Yanlış bir öngörü olmasına rağmen, çoğunlukla şehirde kullanacağımı söylediğimi de hatırlıyorum. Buna rağmen, bir dağ bisikleti aldım.

Siz benim gibi yapmayın. Nerelerde kullanacağınızı, bisikletle neler yapacağınızı kafanızda bir canlandırın. Şehir içi ulaşımda mı kullanacaksınız, yoksa yol yarışlarına mı katılmak istiyorsunuz? Dar patikalardan, toprak yollardan geçip, tırmanıp pastoral manzaralara mı ulaşmak istiyorsunuz, yoksa ülkeyi baştan başa kat etmek mi amacınız?

Aldığım Merida Matts 20V, giriş seviyesi bir dağ bisikleti. Dağ bisikleti, "mountain bike" ya da MTB' nin temel özelliği sanılanın aksine lastikleri değildir. Bisikletin sahip olduğu kadro (gövde) yapısıdır. Bir MTB gövdesinde üstteki boru, yol bisikletinin tersine yere paralel değildir. Bazı bisikletlerde geniş bir açıyla bazılarında ise doğrudan arka göbeğe kadar uzanır. Dolayısı ile bisikletin ölçüsünü tayin eden, pedal dairesinin merkezinden sele altına uzanan boru daha kısadır. Bu kadro yapısında amaç dar alanlarda hareket kabiliyeti sağlamak, tırmanışları kolay yapmaktır. Siz çıkıp da, "Ben gidonu değiştiririm, yükseltirim. Arkaya bagaj takarım. İnce lastik takarım. Güzel bir sele alırım" diye düşünüp tur bisikletine çevirmeye uğraşsanız da, o MTB doğdu MTB kalacak. O nedenle ne tip bisikletler olduğuna bir göz atarak başlayalım.


Yol bisikleti:
Bisikletle yol yapmak istediğinizde en büyük direnç aerodinamiktir. Yol bisikleti işte bu yüzden öne eğimli, agresif bir pozisyon sağlar. Sert zeminde sürtünmeyi azaltmak amacıyla silik lastiklere yüksek hava basıncı uygulanır. Çap 28" dir. Genellikle önde iki vites vardır. Bu bisikletlerle tırmanış yapmak ciddi kondisyon gerektirir. Hafif olabilmesi için karbondan üretilmiş olanları vardır.

Şehir Bisikleti:
Bu bisiklet şehir içinde her gün işine bisikletle belli bir mesafe kat ederek ulaşanlar. Kısa mesafeler için de olsa çeşitli malzemeleri bisiklet üzerinde taşıyanlar için tasarlanmıştır. Sağlam bir malzemeden yapılmıştır. Biz küçükken Beldesan' ın "Güçlü" diye bir modeli vardı. Gidon ile sele arasında çift paralel boru vardı. Bugün hala sokaklarda görüyorum, hatta evin badanasını yapan ustam tanıdığımdan beri her yere onunla gidip gelir. Ağır olsun varsın, arka bagaj ve çamurluklar bu bisikletlerin olmazsa olmazıdır. Literatürde "Commuter Bike" diye de geçer.

Klasik şehir Bisikleti:
Kısa mesafeli şehir içi ulaşım, lay lay lom gezi için tasarlanmış, şık bisikletlerdir. Oldukça dik oturma pozisyonu sunar, konforludur. Yenilerinde gidon yüksekliği ayarlanır. Tutuş açısı sürücüye doğru bükük olduğundan daha kibar kesinlikle. Paçalar kirlenmesin diye zincir korumaları olmalıdır.

Dağ bisikleti:
Yukarıda bahsettiğim gibi dar gövde açılarına sahiptir. Önde uzun mesafe esneyebilen amortisörlü maşaya sahiptir. Zor koşullarda sıkı frenleme yapabilmesi için bazılarında hidrolik disk fren vardır. Lastikleri kalındır, yana doğru dişleri açılır. Patikada çukura düşeceğim sanırsınız, lastik yandan kavrayıp gider. Önde pedala bağlı üç dişli vardır, dolayısıyla bu bisikletlerde vites sayısı 3' ün katlarıdır (21-24-27-30 vb.) İlk vites dişlisi dik yokuşları tırmanabilmek için küçük tutulmuştur. Bütün bunlar dağda patikada avantaj sağlarken, yolda sizi yoracaktır. Esnek ve kıvrak bir sürüm için,  düz bırakılmış gidonun pozisyonu alçaktır. Ülkemizde çok tercih edilir ama genellikle asfaltta sürülüyor maalesef.

Hibrit Bisiklet:
"Cross" bisiklet diye de geçer. Bu modellerde yol ile dağ arası bir gövde açısı vardır. İkisinin kesişim kümesi bana göre. Kadronun ön kısmı daha yüksektir. Ayarlı gidonlar ile de yükseltilenleri vardır. Bazılarında dağ bisikletine benzer ön amortisör vardır. Yol bisikletlerindeki 28" jantlar üzerine biraz daha kalın tur lastikleri ile ve dağ bisikletlerindeki vites sistemi ile donatılınca sizce de çok amaçlı bir bisiklet ortaya çıkmıyor mu? Ufak modifikasyonlar ile turcuların tercih ettiği bir modele dönüşecektir.

Tur Bisikleti:
Bu tarzın amacı uzun yol yapmaktır. Bisiklet ile şehirler, ülkeler ve hatta kıtalar arası yolculuk yapan gezgin sayısı tahmin edilenin çok üstünde. Çevrenizdekiler bunu bir çılgınlık olarak görse bile, bazı ülkelerde özellikle gençler için son derece olağan. Bu bisikletlerin kişinin ergonomisine uygun, uzun yolda oluşabilecek ağrıları minimize edecek bir yapısı vardır. Genellikle çelik kullanılır kadrolarında. Geometrisi yol bisikletine benzer. Yük taşımak için güçlü ön ve arka bagajları vardır. Drop bar ya da kelebek şeklinde çok tutuş pozisyonu sağlayan gidon tercih edilir. Su taşıma kapasitesi de önemli tabii. Ayrıca jant telleri diğer bisikletlere göre sık örülmüştür, kırılma risklerini azaltmak için. Diğer bisikletler binekse bunlar kamyonettir. Yolda bırakmaz adamı.

Katlanır Bisiklet:
Katlandığında az yer kaplayan, hafif ve taşınabilir model. Hem pedallayan hem de toplu taşımayı kullanan büyük şehir sakinlerinin favorisi bu bence. Bazı gelişmiş modelleri son derece hızlı katlanabiliyor. Bisikletini bagajında taşımak ya da işte masasının altında saklamak isteyenler için ideal. Şaşırtıcı şekilde koca adamlar bu küçük tekerlekli bisikletler ile bayağı keyifli turlar yapmaktadır.

Bunlar dışında tandem, cyclocross, lowrider, bmx, cruiser ve fixie gibi çeşitler var. Kullanımları çok yaygın olmadığından kafanız karışmasın diye es geçiyorum. Amacım bisiklet almak isteyenlerin ufkunu açmak, kullanım şeklinin doğru belirlenmesinin önemini vurgulamaktı. Siz yeter ki nasıl bir bisiklet kullanıcısı olacağınıza karar verin, kendinize uygun bir model mutlaka bulunabilir. Artık sıra boy belirlemeye geldi. O da bir dahaki yazıda.

 

3 Kasım 2014 Pazartesi

Tutkuyu Paylaşanlar

Bu bölümde bisiklete başladığımdan beri benimle yollarını birleştiren bazı dostlarımı tanıtacağım. Okuyunca tanıyanlar kimden bahsettiğimi anlayacaklar, ama izninizle aşırı kişisellikten kaçınmak adına, takma isim kullanacağım. Yine de riskli bir yazı. "Ben aslında öyle değilim! Ya sen nasılsın peki?" diyenler olabilir. Hatta "Beni böyle mi görüyorsun?" diye biri küsecek diye korkuyorum. Ve hatta "Beni yazmamışsın, aşk olsun" diyeceklere de bir cevap hazırlamalıyım. İnşallah birlikte daha çok turlarız, yeni etkinlikler yapar, kamplarda yemeğimizi paylaşır, uzun yollar aşarız. O zaman inşallah, o gözlemleri, o deneyimleri yazarım. Ayrıca internet ortamı ve yorum kısmı herkese açıktır, buyurun yazın.
 
 

Sensey Bartu: Adam 45' ini aşmış. Üniversite çağında oğlu var. Ama adam kurtlu kardeşim. Hafta ortasına gelmeden hafta sonu nereye gideceğini konuşmaya başlıyor. Eğer hiçbir planı yoksa, kendisinden daha kurtlu ve aynı zamanda dağcı arkadaşları ona bir kamp planı yaparlar. Cuma günü karar verip yola çıkıverirler. Kendisine zorlayıcı hedefler koyar, Ağrı dağı' na tırmanmak, ya da Bozdağ' a bisikletle çıkmak ister. Kilolu gibi görünse de keçi gibidir, kondisyonda çok kişiyi katlar. Eskişehir' de bisikletçilerin sıkça gittikleri Kızılinler Köyü' ne geçen Nisan ayında onunla gittik ilk defa. Yanında getirdiği erik kurularından ikram etmişti. İkinci turda kullanmadığı eldiven ve paça bandını hediye etti sağ olsun. Dönüşte lastiği patladı, yardım edemedim, bana "Git" dedi. "Geç kalma". Cumartesi sabahları sık sık ormanda yürüyüp sohbet etmişliğimiz vardır. Dağcılık, motor ve doğa sporlarını seven bir duayen bir abimizdir vesselam. Bol alkollü kamplarına şimdiye kadar eşlik edememiş olsam da, onda bu enerji bende bu motivasyon oldukça daha çok takılırız sensey ile.
 
Çırpı Umut: Bu elemanı eskiden beri tanırım, öyle sporla ilgili biri değildi. İş yerinde mesaiye kaldığımda hep o da eşlik ederdi. İşini sevmek iyidir, işkolik olmamak şartıyla tabii. Bugün hala işkoliktir maalesef. Tanımayan biri onun bisiklet dostu olduğunu söyleyemez. Ama arkadaşlarını organize ederek bir grup kurmuştur. Gruba yeni kişiler katmak konusunda benden çok daha beceriklidir. Bisiklet hastalığını etrafa yaymıştır. Kendisi öyle hastadır ki, düşüp sakatlanmasına rağmen vazgeçmemiştir. Aman böyle devam etsin, dostlarla pedallamak bizim için ayrıcalıktır.
 
İ.Mahir Başgan: Bu elemanın olayını çözmek zordur. Sessizdir biraz, fazla konuşmaz. Aslında düşünüyorum da bu onun enerji depoladığının bir belirtisi olsa gerek. Onu pek bir şey heyecanlandıramaz, en azından dışarıya öyle hissettirir. Gel gelelim, yokuşta makineye bağlamış gibidir, çıkar da çıkar, inerken de bir cigara yakar. Güvenliğe yeterli önemi vermiyor olması sizi şaşırtacaktır. Zaman zaman motivasyonu yerlerde sürünürken, nasıl olur da bir insan her türlü bisiklet etkinliğine - uygun olmadığı halde - katılmak ister? Aslında pek bir şeye değer vermiyor gibi görünerek herkesi yanıltan bir maske takmaktadır. O kendinden çok çevresini, dostlarını, ihtiyacı olanları, engellileri düşünür. Mal edinmektense paylaşmaya önem verir. Özetle adamın hasıdır.
 
Yoldaş Yusuf: Neşelidir, aynı espriyi defalarca yapar, hiç sıkılmaz. Her seferinde de hunharca güler. Çok meraklıdır. Yaşının gerektirdiği olgunluk yerine gençlik tazeliği ve bazı konularda şevk, istek ve heves sahibidir. Ancak hiç beklenmedik anlarda, öz azmi onu yarı yolda bırakmıştır. Yine de güçlü hevesleri sayesinde bugün aşamadığı tepe ve zorluklarla pek yakında  dalga geçeceğine eminim.
 
Katlanır Nuri: Sakın saç sakal birbirine karışmış haline bakıp da aldanmayın, benden gençtir. Hem de ne genç! Fotoğraf ortak ilgimiz sayesinde tanıştık. Ama ben onun fotokalitesinin yanından bile geçemem. O ne derinliktir, ne kontrasttır. Çok güzel vurgular barındırır fotoğrafları, siyah beyazın yalınlığı içerisinde. Fotoğraflarına çok sevdiğim britpop şarkılarının adlarını koymuştur. "Kel alaka" da olsa Suede ya da Manic Street Preachers şarkı isimlerinin fotoğrafa verildiğini görmek hoşuma giderdi. Morrissey sevgimiz bizim en ortak olan yanımızdır. Bisiklet ile ilgili blogunu okuyuncaya kadar öyle sanıyordum en azından. Katlanır bisikletine drop bar gidon takmıştır, yokuşları acımadan çıkar. Aktivisttir, bisikletli ulaşım gönüllüsüdür, polise bile kafa tutmuştur bu konuda. İnterneti onun estetik becerisiyle kullanmayı ne çok isterdim. Umarım Erdek' de birlikte turlar, son kampta birer bira içeriz bir gün batımında.
 
Taktik Mustafa: Bisikletimi alırken görüşlerine başvurduğum kişiler arasındaydı. Hemen farklı olduğunu hissetmiştim. Okumayı, araştırmayı sever. Bugüne kadar teknik ile ilgili konuştuğum kişiler arasında en çok onun görüşlerine değer veririm. Sakindir hatta bazen içine kapanıktır. Toplumun ve koşulların getirdiği engel ve baskıları sırtında hisseder. Yakından biliyorum ki engelleri aşacaktır; geliştirmiş olduğu projesiyle bisiklet olayının zirvesine koşacak, zorlukları fırsata çevirecektir.
 
De Hayde Mahmut: Bisiklet üzerinde taşıdığı hoparlörden Judas Priest çalar, etraftakiler dolduruşa gelir ve daha hızlı pedallar. Kahveye vardığımızda şort ya da tayt giyenlerle ilgili espriler yapar ya da girişimci ruhtan mahrum kalmış kahveciyle dalga geçer. Ekibin kahkaha dinamosudur. Bir gün bizden ayrılırsa, komedyen kadrosundan her takımda yer bulabilir kanımca.
 
Motorcu Muammer: İlk söyleyebileceğim özelliği çok sevilen bir eleman olmasıdır. Kendini çabuk sevdirir her ortamda. Her türlü muhabbete girebilir, entel ile entel, amele ile amele olur. Sahip olamadığım bu özelliğini ve onun gibileri hep kıskanmışımdır. Ama rol yapmaz, yanlışa yanlış der; baktı düzelmiyor, şapkasını alıp gitmeyi bilir. Diğer önemli özelliği - bu benimle çok benzeştiği için iyi arkadaş olduğumuzu düşünüyorum- keşfetmek, yeni deneyimler yaşamak, ufak riskler almak, yapılmayanı yapmak ister. Bunları yaparken insanlarla olabildiğince paylaşmak, duygularını yaymak arzusundadır. Allah onu ve bizleri arzuları içinde kalmış, istediklerini yapamamış gariplerden eylemesin diye dua etmek zorunda hissettim kendimi. Derinden de bir "Amin" çektim.
 
Okunduğumu bildiğim için dikkat etmeye çalıştım ama sürç-i lisan ettiysem affola. Görüşmek üzere...

27 Ekim 2014 Pazartesi

Tutkunun Kaynağı

"Bir bisiklet aldım ve hayatım değişti." diyerek başlamak isterdim. 1 Mart 2014 günü 2014 yılı için önceden vermiş olduğum bir kararı tatbik ederek, kendime ve eşime birer bisiklet satın aldım. Devrimsel boyutta bir değişiklik olmasa da günlük hayatıma hızlıca girip önemli bir yer edindi bisiklet. Zamanla da tutkuya dönüştü. Daha alır almaz şehirler arası ve hatta ülkeler arası seyahat eden bisikletlileri takip etmeye, onların hikayelerini okumaya başladım. Mesleğim gereği hedefsiz yaşamam mümkün olmuyor maalesef. Kendime, bir yıl içinde bir kez şehirler arası kamplı tur yapma, 2015 Eskişehir Bisiklet Festivali' ne katılma, Ekim 2015' de Eskişehir' den bisikletle Yedigöller' e gidip gelme şeklinde net hedefler koydum. Bakalım hedeflere ne oranda ulaşabileceğim. Bu ilk yazımda bisiklete neden başladığımı irdelemeye ve kendimi anlamaya çalışacağım.



Bisiklete başlama nedenleri No 1: Sağlık:
 
Kime sorarsanız sorun sağlıklı bir yaşam için egzersizin şart olduğunu söyleyecektir. Bunun yanında kiloya dikkat etmeliyiz, alkol tüketimini sınırlamalıyız vs. Ama severek yapmadığımız bir egzersiz bizim için sadece eziyet oluyor. Devamlılık sağlamak da mümkün değil.
 
Uzun süre yürüyüş yapmaya çalıştım. Evden çıkıp yakın çevrede yürüdüm. Haftada bir iş arkadaşlarıyla buluşup ormanda yürüdük.  İtiraf etmeliyim ki yürüyüş benim için bile yaşlı sporu. Doktorlar yetmiş yaşına gelmiş hiç hareket etmeyen insanlara yürü diyorlar; yapacak başka şey yok çünkü. Belki de bu yüzden yürüyüş ile bir gelişme kat etmek mümkün olmadı. Her ne kadar ekibimiz oldukça neşeli olsa da, özellikle yaz aylarında motivasyon bulmakta zorlanır olduk.
 
Yürüyüş dışında oyun formatında olan bireysel veya takım olarak yapılan sporlar var. Bunları tek başına yapmak mümkün değil ve hep birisine bağlısın. Masatenisi çok severek oynarım ama ortaokuldayken şimdi olduğumdan çok daha iyiydim. Üstelik rakip de yok. Popüler takım sporlarının hemen hepsinde bana göre ciddi sakatlanma riski var. Ben "darbeli" sporlar olarak tanımlıyorum. Hepsinde kemiklere ve eklemlere ciddi darbeler alıyorsunuz. İkili mücadelede kontrol edemediğiniz darbeler alabilirsiniz. Voleybol, tenis ve futbol bana göre değil. Hele futbol, özellikle halı sahalarda oynananı oldukça tehlikeli. Bu yaştan sonra spor yapayım diye sakatlanmayalım, değil mi?
 
Başlar başlamaz bisikletin bana uygun olduğuna karar verdim. Gelişen vites teknolojisi sayesinde dizlere olan yüklenmeyi kontrol edebiliyorsunuz. Sanılanın aksine vücudun üst kısmı da çalışıyor. Ne kadar efor sarf edeceğiniz sizin kontrolünüzde. Nabzınızı da kontrol ederseniz, kardiyologların favori etkinliğini gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Sağlıklı bir şekilde uzun dönem bisiklete binebilmek için ergonomiye önem vermek gerekiyor. Özellikle  vücut ölçülerinize uygun bisiklet seçimi yapmak, doğru sele ve elcik pozisyonunu bilmeden olmuyor. Yeri geldikçe bahsedeceğim.
 
No 2: Psikoloji:
 
Aslında bunun yukarıdaki sağlık konusuyla çok bağlantısı var. 2011 yılında hipertansiyon teşhisiyle tansiyon düşürücü ilaç kullanmaya başladım. O zamandan beri sürekli içimde bir sıkıntı, en ufak bir ağrı, sızı olsa doktora gidip tansiyon ölçtürmeler vs. Yani bildiğiniz vesvese. 40 yaş civarında bende bu tip vesveseler arttı. Zaten yaklaşık 10 yıldır kolesterol düşürücü kullanıyorum, bir de tansiyon çıktı, bari şekerden uzak duralım, kilo verelim dedik, diyetimizi düzenledik. Şekeri, tuzu azalttık. Alkol minimum seviyeye indi ama ne oldu? Daha eve kapanır olduk, arkadaşlarla buluşmalarda kadehleri sayar olduk. Fazla kontrol bünyeye uymadı tabii; sonuçta aranan adrenalin bisiklette bulundu.
 
Bisiklet ile birlikte yeni çevre edinildi, tanıdıklar çoğaldı. Arkadaşlarla birlikte yapılan faaliyetten kaynaklanan bir paylaşım  ve iletişim ortamı oluştu. Haftada bir gün etkinlik yapıp bir hafta konuşur olduk. Ayrıca arkadaşların internet paylaşımları nedeniyle sık muhabbet etmediğim kişilerden bile "Bisiklet turlarına devam mı?" şeklinde sorular geliyor. Bisiklet sayesinde sosyalliğim ve tanınırlığım arttı resmen. Bu da şaşırtıcı bir mutluluk hissi yaratıyor insanda, açıklamak zor.
 
Ayrıca ara sıra rüzgarı hissetmek, gün batımında ve doğumunda dışarıda bulunma isteği oluşmaya başladı. Yeni yerler, yeni yollar görme isteği her geçen gün artıyor. Bütün bu faaliyetlerde insan kendi kas gücü ile belli bir coğrafyayı keşfettiğinden, oranın doğası ile bir bütünleşme de getiriyor. Ne zaman yeni bir rota yapsam, oraya ismini verecek bir kaşif gibi hissediyorum kendimi.
 
 
Özgürlük denen olgunun da tekerleğin keşfiyle ilişkilendirildiğini okumuştum. Pedallayınca insanın kendisi dışında bir sınır olmadığını yeniden idrak ettim. Yaparım diyorsan gerçekten yapabilirsin, bisiklette seni kimse sınırlayamaz. Bırak isteyen sana deli desin, gidonunun götürdüğü yere git, yol bile şart değil çoğunlukla. Kafana uzaylı gibi gösteren kaskını tak, garip bakışlara aldırma tayt giy. Bugün başka bir yoldan gitmek istiyorsan sana kalmış, arkadaşları bekletmemek şartıyla serbest.
 
No 3: Turculuk ve kaşiflik merakı:
 
İşte tam bu noktada yeni konulan hedeflerin bir türlü gerçekleşmeyen hayallerle kesiştiği noktaya geliyoruz: Gezginlik. Kendimi asla bir gezgin olarak tanımlamadım ama uzak yerleri görmek, oralarda günler haftalar geçirmek, oranın ilginç yerlerini görüp oradaki hayatlara temas etmek daima ilginç gelmiştir. Sırt çantalı gezginler minimum bütçe ile gezmek için şehirlerdeki en ucuz yerleri tercih ederler, en ucuz trenlere biner, en ucuz yerlerde yerler. Her ne kadar sevimli de gözükse de sürekli birilerinden bir mal ve hizmet almak durumundasınız. Yani tüketime devam. Arabayla ya da motorla da yapılsa benzin yakılır. Hep bir tüketim söz konusu.
 
Bisikletli gezginler ise her coğrafyayı kendi kas güçleri ile aşıyorlar. Başlarına gelebilecek her türlü kaza ve sorunu kendileri çözmek zorundadırlar. Çoğunlukla kamp yaparlar. Bir bakıma kaplumbağa gibidirler, ya da kovboya da benzetebilirsiniz. Demir atınıza atarsınız çadır, mat, uyku tulumu, kıyafet ve yiyeceklerinizi. Bunlara taşıyabildiğiniz minimum zevklerinizi eklersiniz. Bisikletinize dengeli bir şekilde yükleyince yola çıkmaya hazırsınız.
 
Bisikletli bir gezgin rotasını, hızını kendi belirler. Nerede duracağını, nerede yatacağını, o şehirde kaç gün geçireceğini o bilir. Yolda karşılaştığı herkese selam vermekten ya da insanlara misafir olmaktan çekinmez. Her türlü sürprize açıktır. Yetişmesi gereken bir uçağı yoktur çoğunlukla. Temel ihtiyaçlar dışında her şey önemsizdir. Sıradan hayatındaki lükslerin değerini (ya da değersizliğini) de yolda idrak eder. Yapacağı keşifler, paylaşacağı güzel anılar bütün yorgunluğuna değecektir.
 
No 4: Doğa ve çevrecilik:
 
Bu bölümü kısa tutacağım. Eğer bisikletliler sadece pedal çevirmek isteseydi, spor salonunda takılırlardı. Oysa onları açık havada, doğal güzelliklerin arasında, güzel manzaralı yerlerde görürsünüz. Nasıl motorculara rock'n roll yapışmışsa, bisikletçiyi de çevreci olarak etiketleyebilirsiniz. Ben tam bir aktivist sayılmasam da beni bozmaz bu etiket.
 
No 5: Teknik:
 
Üniversite yıllarında fotoğraf sanatı ile uğraşırdım. O zaman da hatırlarım makineler ve karanlık oda en az fotoğraf estetiği kadar ilgimi çekerdi. Oysa teknik, amaca ulaşmak için bir araçtır sadece. Takıntı haline getirmezsen, iyi teknik bilgisi işe yarar. Bisiklette pek çok mekanik aksam ve performansı etkileyen pek çok detay var. Dolayısı ile öğrenecek o kadar çok şey var ki itiraf etmeliyim yeni şeyler öğrenme arzusu bisiklete olan ilgimi körüklüyor. Bakalım uzman hale gelince de ilgim devam edecek mi?
 
Bu günlük bu kadar. Bir dahaki yazıda bisiklet tutkusunu paylaştığım arkadaşlardan bahsedeceğim biraz. Yine görüşmek dileğiyle.