27 Ekim 2014 Pazartesi

Tutkunun Kaynağı

"Bir bisiklet aldım ve hayatım değişti." diyerek başlamak isterdim. 1 Mart 2014 günü 2014 yılı için önceden vermiş olduğum bir kararı tatbik ederek, kendime ve eşime birer bisiklet satın aldım. Devrimsel boyutta bir değişiklik olmasa da günlük hayatıma hızlıca girip önemli bir yer edindi bisiklet. Zamanla da tutkuya dönüştü. Daha alır almaz şehirler arası ve hatta ülkeler arası seyahat eden bisikletlileri takip etmeye, onların hikayelerini okumaya başladım. Mesleğim gereği hedefsiz yaşamam mümkün olmuyor maalesef. Kendime, bir yıl içinde bir kez şehirler arası kamplı tur yapma, 2015 Eskişehir Bisiklet Festivali' ne katılma, Ekim 2015' de Eskişehir' den bisikletle Yedigöller' e gidip gelme şeklinde net hedefler koydum. Bakalım hedeflere ne oranda ulaşabileceğim. Bu ilk yazımda bisiklete neden başladığımı irdelemeye ve kendimi anlamaya çalışacağım.



Bisiklete başlama nedenleri No 1: Sağlık:
 
Kime sorarsanız sorun sağlıklı bir yaşam için egzersizin şart olduğunu söyleyecektir. Bunun yanında kiloya dikkat etmeliyiz, alkol tüketimini sınırlamalıyız vs. Ama severek yapmadığımız bir egzersiz bizim için sadece eziyet oluyor. Devamlılık sağlamak da mümkün değil.
 
Uzun süre yürüyüş yapmaya çalıştım. Evden çıkıp yakın çevrede yürüdüm. Haftada bir iş arkadaşlarıyla buluşup ormanda yürüdük.  İtiraf etmeliyim ki yürüyüş benim için bile yaşlı sporu. Doktorlar yetmiş yaşına gelmiş hiç hareket etmeyen insanlara yürü diyorlar; yapacak başka şey yok çünkü. Belki de bu yüzden yürüyüş ile bir gelişme kat etmek mümkün olmadı. Her ne kadar ekibimiz oldukça neşeli olsa da, özellikle yaz aylarında motivasyon bulmakta zorlanır olduk.
 
Yürüyüş dışında oyun formatında olan bireysel veya takım olarak yapılan sporlar var. Bunları tek başına yapmak mümkün değil ve hep birisine bağlısın. Masatenisi çok severek oynarım ama ortaokuldayken şimdi olduğumdan çok daha iyiydim. Üstelik rakip de yok. Popüler takım sporlarının hemen hepsinde bana göre ciddi sakatlanma riski var. Ben "darbeli" sporlar olarak tanımlıyorum. Hepsinde kemiklere ve eklemlere ciddi darbeler alıyorsunuz. İkili mücadelede kontrol edemediğiniz darbeler alabilirsiniz. Voleybol, tenis ve futbol bana göre değil. Hele futbol, özellikle halı sahalarda oynananı oldukça tehlikeli. Bu yaştan sonra spor yapayım diye sakatlanmayalım, değil mi?
 
Başlar başlamaz bisikletin bana uygun olduğuna karar verdim. Gelişen vites teknolojisi sayesinde dizlere olan yüklenmeyi kontrol edebiliyorsunuz. Sanılanın aksine vücudun üst kısmı da çalışıyor. Ne kadar efor sarf edeceğiniz sizin kontrolünüzde. Nabzınızı da kontrol ederseniz, kardiyologların favori etkinliğini gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Sağlıklı bir şekilde uzun dönem bisiklete binebilmek için ergonomiye önem vermek gerekiyor. Özellikle  vücut ölçülerinize uygun bisiklet seçimi yapmak, doğru sele ve elcik pozisyonunu bilmeden olmuyor. Yeri geldikçe bahsedeceğim.
 
No 2: Psikoloji:
 
Aslında bunun yukarıdaki sağlık konusuyla çok bağlantısı var. 2011 yılında hipertansiyon teşhisiyle tansiyon düşürücü ilaç kullanmaya başladım. O zamandan beri sürekli içimde bir sıkıntı, en ufak bir ağrı, sızı olsa doktora gidip tansiyon ölçtürmeler vs. Yani bildiğiniz vesvese. 40 yaş civarında bende bu tip vesveseler arttı. Zaten yaklaşık 10 yıldır kolesterol düşürücü kullanıyorum, bir de tansiyon çıktı, bari şekerden uzak duralım, kilo verelim dedik, diyetimizi düzenledik. Şekeri, tuzu azalttık. Alkol minimum seviyeye indi ama ne oldu? Daha eve kapanır olduk, arkadaşlarla buluşmalarda kadehleri sayar olduk. Fazla kontrol bünyeye uymadı tabii; sonuçta aranan adrenalin bisiklette bulundu.
 
Bisiklet ile birlikte yeni çevre edinildi, tanıdıklar çoğaldı. Arkadaşlarla birlikte yapılan faaliyetten kaynaklanan bir paylaşım  ve iletişim ortamı oluştu. Haftada bir gün etkinlik yapıp bir hafta konuşur olduk. Ayrıca arkadaşların internet paylaşımları nedeniyle sık muhabbet etmediğim kişilerden bile "Bisiklet turlarına devam mı?" şeklinde sorular geliyor. Bisiklet sayesinde sosyalliğim ve tanınırlığım arttı resmen. Bu da şaşırtıcı bir mutluluk hissi yaratıyor insanda, açıklamak zor.
 
Ayrıca ara sıra rüzgarı hissetmek, gün batımında ve doğumunda dışarıda bulunma isteği oluşmaya başladı. Yeni yerler, yeni yollar görme isteği her geçen gün artıyor. Bütün bu faaliyetlerde insan kendi kas gücü ile belli bir coğrafyayı keşfettiğinden, oranın doğası ile bir bütünleşme de getiriyor. Ne zaman yeni bir rota yapsam, oraya ismini verecek bir kaşif gibi hissediyorum kendimi.
 
 
Özgürlük denen olgunun da tekerleğin keşfiyle ilişkilendirildiğini okumuştum. Pedallayınca insanın kendisi dışında bir sınır olmadığını yeniden idrak ettim. Yaparım diyorsan gerçekten yapabilirsin, bisiklette seni kimse sınırlayamaz. Bırak isteyen sana deli desin, gidonunun götürdüğü yere git, yol bile şart değil çoğunlukla. Kafana uzaylı gibi gösteren kaskını tak, garip bakışlara aldırma tayt giy. Bugün başka bir yoldan gitmek istiyorsan sana kalmış, arkadaşları bekletmemek şartıyla serbest.
 
No 3: Turculuk ve kaşiflik merakı:
 
İşte tam bu noktada yeni konulan hedeflerin bir türlü gerçekleşmeyen hayallerle kesiştiği noktaya geliyoruz: Gezginlik. Kendimi asla bir gezgin olarak tanımlamadım ama uzak yerleri görmek, oralarda günler haftalar geçirmek, oranın ilginç yerlerini görüp oradaki hayatlara temas etmek daima ilginç gelmiştir. Sırt çantalı gezginler minimum bütçe ile gezmek için şehirlerdeki en ucuz yerleri tercih ederler, en ucuz trenlere biner, en ucuz yerlerde yerler. Her ne kadar sevimli de gözükse de sürekli birilerinden bir mal ve hizmet almak durumundasınız. Yani tüketime devam. Arabayla ya da motorla da yapılsa benzin yakılır. Hep bir tüketim söz konusu.
 
Bisikletli gezginler ise her coğrafyayı kendi kas güçleri ile aşıyorlar. Başlarına gelebilecek her türlü kaza ve sorunu kendileri çözmek zorundadırlar. Çoğunlukla kamp yaparlar. Bir bakıma kaplumbağa gibidirler, ya da kovboya da benzetebilirsiniz. Demir atınıza atarsınız çadır, mat, uyku tulumu, kıyafet ve yiyeceklerinizi. Bunlara taşıyabildiğiniz minimum zevklerinizi eklersiniz. Bisikletinize dengeli bir şekilde yükleyince yola çıkmaya hazırsınız.
 
Bisikletli bir gezgin rotasını, hızını kendi belirler. Nerede duracağını, nerede yatacağını, o şehirde kaç gün geçireceğini o bilir. Yolda karşılaştığı herkese selam vermekten ya da insanlara misafir olmaktan çekinmez. Her türlü sürprize açıktır. Yetişmesi gereken bir uçağı yoktur çoğunlukla. Temel ihtiyaçlar dışında her şey önemsizdir. Sıradan hayatındaki lükslerin değerini (ya da değersizliğini) de yolda idrak eder. Yapacağı keşifler, paylaşacağı güzel anılar bütün yorgunluğuna değecektir.
 
No 4: Doğa ve çevrecilik:
 
Bu bölümü kısa tutacağım. Eğer bisikletliler sadece pedal çevirmek isteseydi, spor salonunda takılırlardı. Oysa onları açık havada, doğal güzelliklerin arasında, güzel manzaralı yerlerde görürsünüz. Nasıl motorculara rock'n roll yapışmışsa, bisikletçiyi de çevreci olarak etiketleyebilirsiniz. Ben tam bir aktivist sayılmasam da beni bozmaz bu etiket.
 
No 5: Teknik:
 
Üniversite yıllarında fotoğraf sanatı ile uğraşırdım. O zaman da hatırlarım makineler ve karanlık oda en az fotoğraf estetiği kadar ilgimi çekerdi. Oysa teknik, amaca ulaşmak için bir araçtır sadece. Takıntı haline getirmezsen, iyi teknik bilgisi işe yarar. Bisiklette pek çok mekanik aksam ve performansı etkileyen pek çok detay var. Dolayısı ile öğrenecek o kadar çok şey var ki itiraf etmeliyim yeni şeyler öğrenme arzusu bisiklete olan ilgimi körüklüyor. Bakalım uzman hale gelince de ilgim devam edecek mi?
 
Bu günlük bu kadar. Bir dahaki yazıda bisiklet tutkusunu paylaştığım arkadaşlardan bahsedeceğim biraz. Yine görüşmek dileğiyle.